Hakkari... Türkiye’nin en uç köşesinde, dağların eteğinde kendi hikâyesini anlatan o sessiz bilge. El değmemiş vadiler, köklü bir geçmiş, sımsıcak insanları ve rüzgârın kulaktan kulağa taşıdığı bin bir masal. Öyle bir şehir ki, adım attığınız her yerde hem doğanın hem tarihin nefesi üzerinize siniyor. Hadi, birlikte bu büyülü diyara doğru bir yolculuğa çıkalım.
Cilo ve Sat Dağları... Karla örtülü zirveleriyle gökyüzüne meydan okuyan bir tablo gibi. Her bir kaya parçasında bir hikâye gizli. Doğa yürüyüşü mü yapmak istiyorsunuz? Buyurun, size kilometrelerce huzur. Ya da kamp kurup yıldızların dansını izlemek mi? Burada yıldızlar bile başka parlıyor. Hele o Sat Buzulları yok mu? Yüzyılların sırrını taşıyan birer doğa mucizesi. Bahar geldi mi, karlar eriyor; çiçekler her renkten bir cümbüş başlatıyor. Bu manzaraya doymak ne mümkün!
Tarih desen, o da burada. Meydan Medresesi... Taşların dile geldiği yer. 18. yüzyıldan bugüne, Hakkari’nin belleği olmuş. O taş işçiliği, o ince detaylar... Sanki geçmişin elleri bugün hâlâ çalışıyor. Buraya gelince sadece bir medrese görmüyorsunuz; zamansız bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Zap Vadisi... Hem heyecan hem huzur, bir vadide nasıl buluşmuş anlamak zor. Zap Suyu’nun gürül gürül sesi kulaklarınızı doldururken, asma köprüde yavaşça yürüyüp o eşsiz manzarayı izlemek... İşte tam o an, doğanın insanı nasıl kendine çektiğini anlıyorsunuz. Adrenalin mi istiyorsunuz? Rafting yapmayı unutmayın. Huzur mu arıyorsunuz? Zap Vadisi’nde vakit geçirmeniz yeterli.
Şemdinli’ye doğru yol alınca zamanın bir kapıdan çıkıp size el salladığını hissedeceksiniz. Taş Köprü, 19. yüzyılın ayakta duran bir tanığı. Kayme Sarayı ise eski zamanların ihtişamını hâlâ koruyor. Bu tarihi yapılara bakarken sadece taş görmüyorsunuz; bir dönemin yaşamına, insanlarına, hayallerine dokunuyorsunuz. Şemdinli, size tarihin tozlu sayfalarını çevirecek bir dost gibi.
Merga Bütan Yaylası... Doğanın Hakkari’ye sunduğu en güzel armağanlardan biri. Yazı ayrı, kışı ayrı güzel. Kışın bembeyaz örtüsüyle kayak yapmak isteyenlerin rüyası oluyor. Bahar geldi mi? Yeşilin her tonuna bürünüp sizi çağırıyor. Yaylada serin bir rüzgâr yüzünüzü okşarken, içtiğiniz bir yudum çayın tadı bile başka oluyor.
Huzurun adını yazdığı bir başka yer: Durankaya Yaylası. Gökyüzü o kadar yakın ki, sanki elinizi uzatsanız bulutlara dokunacaksınız. Fotoğraf çekmek isteyenler için ise burası bir masal seti gibi. Her kare ayrı bir sanat eseri. Sessizlik ve dinginlik arayanların saklı mabedi burası.
Ve işte, Sat Dağları’nın eteğinde bir inci: Seyithan Gölü. Doğanın bir aynası gibi gökyüzünü yansıtıyor. Çevresinde yürürken kendinizi bir masalın kahramanı gibi hissediyorsunuz. Kamp mı yapacaksınız? Gökyüzünün yıldızlarla süslendiği o gecelerde, bu gölün yanında uyumanın tadı bambaşka.
Hakkari’nin neyi meşhur yerleri?
Hakkari’nin meşhur yerleri derseniz, cevaplar çok! Cilo ve Sat Dağları, gökyüzüne uzanırken insana hayallerini hatırlatır. Zap Vadisi, rüzgârla fısıldaşır. Meydan Medresesi, taşların dile geldiği bir tarih dersidir. Seyithan Gölü, sanki gökyüzünün ayna tutmuş hâlidir. Daha ne diyelim? Hakkari’de her köşe, size ayrı bir masal anlatır.
Hakkari doğal güzellikleri nelerdir?
Doğal güzellik mi dediniz? Hakkari’nin ruhu doğal güzellik. Dağların ihtişamı, vadilerin derinliği, yaylaların serinliği… Sat Buzulları, zamanın donmuş hikâyesidir. Zap Suyu, coşkun akan bir şiir. Yaylaları, yazın serin bir nefes; kışın karlar altında bembeyaz bir masal. Hakkari’nin doğası, insanı kendi içine çeker; dönmek istemezsiniz.
Hakkari Şemdinli neyi meşhur?
Ah Şemdinli… Taş Köprüsüyle size tarihin üzerinden yürütür. Kayme Sarayı, ihtişamıyla göz kırpar. Hele o kahvesi yok mu? Şemdinli kahvesi, sadece içecek değil, dostlarla paylaşılan bir anıdır. Bir fincan kahvede koca bir muhabbet gizlidir burada.
Hakkari peri bacaları nerededir?
Peri bacaları deyince aklınıza Kapadokya mı geldi? Yanıldınız. Hakkari’nin de kendi peri masalı var! Kaya Resimleri ve Taş Şekilleri, Yüksekova çevresinde gizlenir. Bu doğal oluşumlar, sanki doğanın sanat galerisi. Hangi açıdan bakarsanız bakın, başka bir hikâye anlatır.
Hakkari meşhur yemeği nedir?
Meşhur yemek mi? Buyurun sofraya! Keledoş derler burada. Yalnız bir yemek değil, bir kültürdür. Yoğurt, buğday, et ve dağlarda toplanan otlarla hazırlanır. Her kaşığı, Hakkari’nin doğasından bir parça taşır. Bir de Tandır Ekmeği vardır ki, kokusu bile insanı doyurur. Unutmayın, Hakkari’nin yemekleri tadına doyulmaz bir şölen.
Hakkari neyi meşhur hediyelik?
Eve dönerken eli boş dönmek olmaz! Hakkari kilimleri, renklerin ve desenlerin dansı gibidir. El emeği göz nuruyla dokunan bu kilimler, evinize sıcaklık getirir. Ayrıca, dağlardan toplanan doğal otlar, çaylar ve yöresel ürünler de harika birer hediye olur. Ah, bir de Şemdinli kahvesi almayı unutmayın!
Hakkari’de ne yenir?
Hakkari’de ne yenir? Cevap kısa: Doğa yenir, tarih yenir, kültür yenir. Ama ille de tabak soruyorsanız, Keledoş baş köşede. Sengeser de sofradan eksik olmaz. Tandırda pişen ekmekler ve dağlardan toplanan otlarla hazırlanan yemekler de cabası. Hakkari’de yediğiniz her şey, toprağın, havanın ve emeğin bir yansımasıdır.
Hakkari’ye hangi mevsimde gidilir?
Hakkari her mevsimde başka güzel. Kışın bembeyaz bir örtüye bürünür dağlar. Kayak yapmak için ideal bir yer olur. Baharda ise vadiler çiçeklerle bezenir. Yazın yaylalar serin bir kaçış sunar. Sonbahar geldi mi, dağlar altın rengine boyanır. Hangi mevsimde giderseniz gidin, Hakkari sizi başka bir yüzüyle karşılar.
Yüksekova’nın neyi meşhur?
Yüksekova’nın yıldızı çok! Dağları, kartpostallardan fırlamış gibi. Gölleri, huzurun adresi. Ama bir şey daha var: İnsanları. Sıcak, misafirperver ve samimi. Burada tanıştığınız birinin çay davetini kabul ederseniz, masadan kalkmanız kolay olmaz.
Hakkari’de ne var?
Ne mi var? Dağların zirvesinde saklı bir huzur var. Vadilerde yankılanan bir rüzgâr var. Tarihin gölgesinde anlatılan masallar var. Yaylalarda serin bir nefes, sofralarda sıcacık bir ekmek var. Hakkari’de her şey var. Ama en çok da gönlünüzde bir iz bırakacak bir ruh var.