İstanbul… Hem asırlardır süregelen bir sır hem de içinde kaybolmak için bir fırsat. Her köşe başı, her taş, her rüzgar İstanbul’un içinde gizlenen binlerce yıllık efsanenin hatırasını taşır. Geçmişin fısıldadığı o eski hikayeler, bir şekilde bugüne ulaşır ve şehri gezmeye çıktığınızda arkanızda, önünüzde, belki de yanınızda size göz kırpar. Hazır olun… Bu şehir sadece yüzyıllara değil, efsanelere de ev sahipliği yapar.
Hadi başlayalım… Boğaz’ın soğuk sularında, bir zamanlar Leandros adında bir genç adam vardı. Bir tarafı Asya, diğer tarafı Avrupa… Ve her gece, yüreği Hero’ya olan sevgisiyle dolu, gecenin karanlığında yüzerek ona ulaşırdı. Hero, Asya tarafındaki Sestos’ta bir rahibe, her gece bir ışıkla sevgilisini beklerdi. Ne yazık ki, bir gece, fırtına Boğaz’ı savururken, Hero’nun meşalesi söner. Leandros, karanlıkta sevgilisini bulamayınca… kaybolur, o derin sularda. Ama Hero, aşkı için kendini bırakır. O zamandan beri, Boğaz’ın derinliklerinde iki aşık hayalet gibi dolaşır, her geçen dalga onların adını fısıldar.
İstanbul’un simgelerinden biridir Kız Kulesi. Ama o sadece bir kule değildir, içinde yüzyılların ağladığı, umutsuzlukla sarılmış bir kalptir. Efsane der ki, Bizans İmparatoru'nun güzel bir kızı vardı. Bir kahin, kızı bir yılanın sokmasıyla öleceğini söylemişti. Bunun üzerine baba, onu korumak için Kız Kulesi’ne kapatır. Ama kader işte, yılan bir üzüm sepetinin içinde gizlice geliverir ve genç kız, yalnızlıkla veda eder. O günden sonra, kulede bir feryadın yankılandığı söylenir. Geceleyin, rüzgarla gelen bir çığlık, hala o kaybolan kızın hatırasıdır.
Bazen sarayların duvarları, sırlarla doludur. Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvesiydi ama aynı zamanda haremdeki entrikaların da merkeziydi. Bir zamanlar, sarayın içindeki en güçlü cariyelerden biri, intikam ve aşkla iç içe bir hayat sürüyordu. Derler ki, bir gün sarayın koridorlarında bir hüzün varmış, yavaşça yayılan bir kadın ağlaması. Şehzade, bir cariyeye âşık olmuş, ama bu aşk, sarayın duvarlarına gizlenmiş, kölelerin arasında bir oyun gibi saklanmış. Haremdeki her duvar, her pencere, her bakış… bir aşkın kaybolmuş izleriyle dolmuştu. Ve o aşk, sarayın lanetini taşır gibi, bugün bile sarayın duvarlarında yankılanır.
Galata Kulesi… İstanbul’un siluetine dokunan o taş yapı. Ama sadece taşlarıyla değil, içindeki sırlarla da meşhurdur. Bir zamanlar, bu kulede bir silüet gözükürmüş. Fakat bu silüet bir hayalet ya da bir hayal değildir; bir gölge, zamanın içinde kaybolan bir iz gibidir. Her gece, Galata Kulesi’nin zirvesinde, bir figür belirir, ama kimse bu silüetin kim olduğunu bilemez. Derler ki, gölge, bir zaman yolcusunun izidir; geçmişten gelip, geleceği görmek isteyen bir ruhun… İstanbul'un her geceki fısıldayan sırrıdır.
Beyazıt Meydanı, İstanbul’un kalbinde bir noktadır ama aynı zamanda bir kehanetin merkezidir. Şeyh Gülşehri, burada bir zamanlar yürürken, her adımında geleceği hissederdi. Ve bir gün, bir delikanlı ona gelir: “İstanbul’a dair bir sır öğrenmek istiyorum” der. Şeyh Gülşehri, gülümseyerek ona şöyle cevap verir: “Bu şehirde her şeyin umudu kaybolur, ama asıl umut, kaybolduğunda başlar. Bu şehre aşkı bırak, sonra git, ama önce İstanbul’a aşık olman gerekir.” Beyazıt, bir aşkın, bir umudun başladığı yerdir. Bugün hala, oradan geçenler, o eski kelimeleri duyar gibi olur.
Çırağan Sarayı… İstanbul’un ihtişamı, o zamanların gücünü simgeliyor, ama aynı zamanda yasak aşkların da hatırasını taşır. Bir zamanlar, sarayın en güzel prensesi, bir yabancı prensle yasak bir aşk yaşamaktadır. Fakat bir gün, sarayın kalın duvarlarında gizli kalan bu aşkın yankısı, sarayın hüzünlü duvarlarına karışır. Aşk, bir araya getirse de onları, birbirlerine kavuşmalarına engel olur. Çırağan Sarayı’nda geceleyin, prensesin hayalinin dolaştığı söylenir. Aşk, kaybolan bir fırtına gibidir, sarayın gölgelerinde kaybolmuş.
Türklere ait efsaneler nelerdir?
Türklere ait efsaneler, gökyüzüne yazılmış, yeryüzüne düşmüş yıldızlar gibidir. Dede Korkut'un hikâyeleri vardır mesela, o büyük destanlarda kahramanlar aşkı, dostluğu, cesareti arar. Bozkırın rüzgarı gibi özgürdürler, Yiğitliği ve kahramanlığı simgeler. Oğuz Kağan’ın, Tanrı’nın kudretini taşır her adımında, bir dünya kurar. Alp Er Tunga'dan, Battal Gazi’ye kadar nice kahraman, sonsuzluğa yol alır. Ve her biri, birer iz bırakır Türk dünyasında.
Şehir efsaneleri nelerdir?
Şehir efsaneleri, bir araya gelmiş duvarlardan, eski taşlardan, geceyle gündüz arasındaki ince çizgiden doğar. Belki de her köşe başı bir sır taşır. Yalnızca geceyle yürüyen bir kadın, rüya ile gerçeğin arasındaki ince sınırda kaybolur. İşte her şehirde, bir yolcu kaybolur, bir köprüde gölgeler büyür. Duvarda beliren yüzler, ya da terkedilmiş evde yankılanan adı bilinemeyen bir fısıldama. Her şehirde anlatılmaya değer, hep bir kaybolmuş hikâye vardır.
Efsaneleri nelerdir?
Efsaneler, ruhu olan, zamansız varlıklardır. Bir çiçek gibi açar, bir yıldız gibi kayar. İçinde doğan, büyüyen, yaşanan her şeyin bir araya gelip bir masal olmasıdır efsane. Tanrıların aşkları, kahramanların dövüşleri, dostlukların yok oluşu ve bazen, bir canlının - insandan bile çok - doğal dünya ile birleşmesi… Bu efsaneler, toplumların kimliklerinde birer iz bırakır, hayallerini ateşle yoğurur.
İlk Türk efsanesi nedir?
İlk Türk efsanesi, belki de Oğuz Kağan’dır. Bir kahraman, göklerin ve yerin o kudretli birleşiminden doğmuş, yeryüzüne hükümdarlık etmek için gönderilmiştir. Gök Tanrı’nın buyruğu, toprak altındaki güçlü yaratıkların uyanışı… Oğuz Kağan’ın efsanesi, Türk milletinin temellerini, göklerin altında birleştiren ilk hikâyesidir. O, sadece bir lider değil, aynı zamanda bir halkın kaderini belirleyen bir öyküdür.
Kadınana kimdir?
Kadınana, sadece bir isim değil, bir rüzgarın, bir güneşin adıdır. O, eski Türk toplumlarında çok güçlü bir kadındır, bir tür halk kahramanıdır. Türk mitolojisinin arka sokaklarında dolaşan, bazen kaybolan, bazen de tarihin tozlu sayfalarına gömülen bir figürdür. Güçlü ve cesur, adaletin peşinden koşan, ama aynı zamanda sevdanın peşinden giden bir kadındır. Kendisi bir efsane değil de nedir?
Yaban Gülü Efsanesi nedir?
Yaban Gülü Efsanesi, ormanın derinliklerinden bir çiçek gibi çıkmıştır. Zorlu bir yolculuğun ardından, öylesine güzel bir kadına dönüşür ki… O, yabanda yetişen, en güzel çiçeklerden biridir, ama onun güzelliği, sahip olana değil, doğanın saf haline aittir. Aşk, yalnızca sararmış bir yaprağın düşüşüyle gelir, ama Yaban Gülü, aşkı beklemeden sadece doğayla var olur. Aşkın, doğanın göğsünde atacak bir kalbi vardır.
Kısaca efsane nedir?
Efsane, zamanın içinde kaybolmuş bir masaldır. Bir elden diğerine geçen, çalınmış bir şarkıdır. İnsanların, bir düşünceyi, bir duyguyu daha büyük, daha anlamlı hale getirmek için yazdığı bir tür masaldır. Gerçekle hayalin, birbirine karıştığı, her şeyin birer sembole dönüştüğü, insanın içindeki en derin duyguları dışa vuran hikâyelerdir. Bazen bir kahraman vardır, bazen bir tanrı… ve bazen de her şey sıradan bir insanın öyküsüdür.
Kız Hisarı nerede?
Kız Hisarı, İstanbul’un çok bilinen, ama belki de en az bilinen yerlerinden biridir. Boğaz’ın öbür yakasında, Kadıköy’ün biraz ötesinde, bir kayalıkta bir duvar yükselir. Yüksek bir kayalıkta, İstanbul’un rüzgarlarına karşı direnmeye çalışan bir kule gibi, Kız Hisarı, varlığını ısrarla sürdürür. Orada bir zamanlar, bir kızın, aşkının ve bekleyişinin hikâyesi yazılmıştır. O kule, bir başka dünyadan, bir başka zamandan fısıldar hâlâ.
Dini efsaneler var mıdır?
Efsaneler, yalnızca kahramanlıkla değil, inançlarla da örülür. Tanrıların öyküleri, insanların Tanrı’yla olan hikâyeleri; hepsi dini efsanelerin içinde sırlıdır. Belki bir peygamberin hayatına dair, belki de bir mucizenin büyüsüne dair anlatılardır. Bu öyküler, bir halkın ruhunu besler, inançlarını güçlendirir ve tarihinin derinliklerinden gelir. O yüzden, dini efsaneler de vardır; içimizde yankı bulan, göklerden gelen sözler gibi.
Gazlıgöl Efsanesi hangi yöreye aittir?
Gazlıgöl Efsanesi, Eskişehir’in köylerinden, o huzurlu, mistik topraklardan gelir. Bu efsane, toprağın derinliklerinden, yerin sıcak su kaynaklarından çıkar. Bu topraklar, sağlıkla, bereketle özdeşleşmiştir. Gazlıgöl, kimilerine göre bir mucizenin, kimilerine göre bir efsanenin adıdır. O kadar eski ki, belki de ilk kez toprakları sulayan, bir başka bir tanrının sırrıdır. Gazlıgöl, sadece bir yer değil, bir halkın efsanesidir.