Kafkasların kalbi diyebileceğimiz Tiflis, Gürcistan’ın başkenti; öyle bir şehir ki, hem tarihi hem de mimari dokusuyla insanı çekiveriyor içine. Gidip görmeden ne demek istediğimi anlamak zor – ya da belki anlatmak da öyle. Bir kere gitmeden, o dar sokakları, yüzyıllara tanıklık etmiş yapıları, renkli balkonları kafanda canlandıramıyorsun.
Tam bir zaman yolculuğu. O daracık sokaklarda kaybolmak mı? Yani, evet! Narikala Kalesi… Tiflis’in en eski kalelerinden. 4. yüzyıl diyorlar, teleferikle çıkmak ayrı bir keyif. Bir de o manzara… Kelimeler yetmez. Sioni Katedrali'ne gelince, 6. yüzyılda inşa edilmiş, Gürcistan'ın dini geçmişine tanıklık etmiş. Bir de Anchiskhati Bazilikası var; freskler desen başlı başına bir tablo gibi...
Abanotubani bölgesi… Burada öyle hamamlar var ki, hepsi doğal sıcak su kaynaklarıyla doluyor. Hele Chreli Abano… Mimarisi bir yana, verdiği huzur bir yana. Dinlenmek için bundan iyisi yok belki de.
Şehrin ortasında, doğa kendini burada sergilemiş sanki. Yüzlerce bitki türü, yürüyüş yolları, bir de küçük şelaleler… Dinginlik arıyorsan ideal.
Burası canlı, cıvıl cıvıl. Alışveriş, kafeler, restoranlar… Tiflis Opera ve Bale Tiyatrosu, Gürcistan Ulusal Müzesi, Parlamento Binası… Hem alışveriş hem kültür bir arada!
Rustaveli’nin sonunda, Tiflis’in bağımsızlık simgesi. Tarihi binalarla çevrili. Bir de St. George Heykeli var meydanın tam ortasında. Bu meydan bir efsane.
Mtatsminda Dağı’nda kocaman bir eğlence parkı. Çocuklarla gidilecek en iyi yer belki de. Hele o zirveden şehre bakış... Manzara bambaşka.
Gürcistan’ın en yeni ama en büyük katedrali. Tamam, modern belki ama mimarisi görkemli. 2004’te tamamlanmış, hala daha göz alıcı.
Antikacı cenneti gibi. Sovyet döneminden kalma eşyalar, el yapımı takılar... Pazarlık yapmayı da unutma!