Bir zamanlar, Anadolu’nun en yüksek dağlarından en derin vadilerine kadar her yer, göçebe yaşamın izleriyle doluydu. O eski zamanlardan geriye kalan yalnızca taşlar değil, kalpten kalbe aktarılan bir kültür, bir yaşam biçimi var. Göçebelik, Türkiye’nin dört bir yanında, dağların eteklerinde, yeşil yaylalarda bir şekilde varlığını sürdürüyor. Hani o uçsuz bucaksız dağların zirvesinde, Yörük çadırlarının rüzgarla dans ettiği anları hayal edin... İşte, konar-göçer kültür, her adımda bir hatıra bırakır geriye, her köyde bir melodinin izini bırakır.
Peki, bu eski yaşam biçiminin ardında nasıl izler var? Konar-göçer hayatın peşinden bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?
Bütün bu göçebe yaşamın kökeni, çok eskilere dayanıyor. Göçebe topluluklar, yaşamlarını dört mevsime göre şekillendiriyor, dağlardan ova köylerine, yaylalardan kışlık yerleşimlere doğru yol alırlardı. O dönemlerin en belirgin özelliği, özgürlük… Göçebelik, sabah güneşiyle uyanıp geceyi başka bir gökyüzüne merhaba diyerek karşılamaktı. Bir yerde durmak, yerleşmek, bir yerlere bağlanmak, bu insanlar için bir anlamda "hapis" demekti. Anadolu'nun sonsuz vadilerinde, her mevsim bir başka yere hareket ederken, toprağın, havanın, suyun tadı da değişirdi. Bugün bile bu kültürün izlerini görmek mümkün.
Yola çıkıp bu izlerin peşinden gidelim. Hangi köylerde, hangi yaylalarda bu kültür hala yaşatılıyor? Türkiye’nin farklı köylerinde, dağlarında, yaylalarında, eski yaşamın izleri var. Bu izlere ulaşmak, bir zamanlar yaşamış olanların hikâyelerini dinlemek gibidir.
Doğu Anadolu, konar-göçer yaşam tarzının en çok hissedildiği yerlerden biri. Erzurum’dan Kars’a, Ağrı’dan Bitlis’e kadar uzanır bu izler. Yüksek dağlar, karla kaplı zirveler, bu kültürün izlerini barındıran sakin alanlardır. Burada her yaz, Yörükler yaylalara göç ederken, eski gelenekler adeta geri dönüyor. Göçebelerin efsanevi çadırları, karşınıza çıktığında zamanın durduğunu hissedersiniz. Doğayla iç içe geçmiş bu yaşam, sizin de iç dünyanızı sarar, kaybolmak ve yeniden bulmak için mükemmel bir fırsattır.
Akdeniz Bölgesi, yaz sıcaklarının en yoğun olduğu yerlerden birisidir; ama aynı zamanda konar-göçerlerin, dağlar ve yaylalar arasında sığındığı bir başka cennet köşesidir. Toroslar’ın gizemli sırtlarında, Antalya'nın batısındaki Yörük obaları, tarih boyunca birçok kültürün harmanlandığı yerdir. Burada, göçebelik sadece bir yaşam tarzı değil, aynı zamanda bir kültürdür. Yörük çadırları, el dokuma halıları, geleneksel müzikler ve danslar, bir zamanlar Anadolu’nun ne kadar renkli bir yaşam biçimi sunduğunu hatırlatır.
İç Anadolu’nun geniş bozkırlarında, göçebe yaşam hala hatırlanır. Niğde, Aksaray, Konya gibi şehirlerde, zaman zaman eski hayvancılık yöntemleri ve geleneksel göçebe hayatı görmek mümkündür. Bozkırda güneşin batışı, sanki geçmişiyle konuşur. Konar-göçerler için bu topraklar, sadece geçici bir durak değil, bir yaşam alanıdır. Yaylalarda kurulan çadırlar, bu geçmişin izlerini bugüne taşır.
Konar-göçer kültürü, bugün sadece eski bir tarih parçası olmaktan çok, yaşayan bir kültür mirası olarak varlığını sürdürmektedir. Yörük çadırları, hayvancılık, el sanatları ve müzikler… Bütün bunlar, geçmişin izlerini taşıyan fakat zamanla evrilen değerlerdir.
Yörük çadırları, zamanın derinliklerinden günümüze gelen, göçebe yaşamın simgeleridir. Çadırlar, bu kültürün kalbinde yer alır. Hem geçici evdirler hem de bir gelenek… Rüzgarla savrulurken, içinde bir zamanlar var olmuş hayatları anlatır. Yaylalar, her yıl bu çadırlarla dolarken, bir nevi zamanın izleri de adım adım tekrar yazılır.
Hayvancılık, bu kültürün bir parçasıdır ve bu yaşam biçiminin izleri hâlâ yaylalarda görülebilir. Göçebe hayat, hayvanların peşinden gitmek demekti, çünkü onlar bir yaşam biçimiyle var olmuşlardı. Koyunlar, keçiler, sığırlar… Hepsi, sadece birer gelir kaynağı değil, aynı zamanda bu kültürün öğretilerinin simgeleridir. Hayvancılıkla uğraşanlar, doğayla iç içe yaşar, bir parçası olurlar.
Yörükler ve diğer konar-göçer topluluklar, bugün hala eski geleneklerini kutlamakta, hikayelerini şenlikler aracılığıyla gelecek kuşaklara taşımaktadır. Antalya’daki Yörük Şenlikleri, bu kültürü kutlamanın en güzel yollarından birisidir. Müzikler çalar, danslar yapılır, geleneksel yemekler sofrada yerini alır. Bu şenlikler, geçmişin hatırlanması ve yaşamın, kültürle harmanlanarak devam etmesidir.
Göçebe kültürünün mutfağa etkisi büyüktür. Etler, yoğurtlar, ekmek çeşitleri… Yörüklerin mutfağı, etrafındaki doğayla iç içedir. Hem el sanatları hem de yemekler, bu kültürün en özel parçalarından biridir. El dokuma halıları, kilimler ve diğer tekstil ürünleri, bir zamanlar taşınabilir bir yaşam alanı yaratan göçebelerin emeğini taşır.
Bir zamanlar Anadolu’nun her köyünde bir göçebe vardı. Ancak zamanla, modern hayat bu kültürü gölgede bırakmaya başladı. Göçebe yaşam, yerleşik hayata adım attı. Ama bu yaşam tarzının ne kadar değerli olduğunu, ne kadar derin izler bıraktığını fark etmek, insanın içini ısıtır. Türkiye’nin farklı köylerinde, bu kültürü yaşatmaya çalışan birçok insan, geleceğe bir şeyler bırakmak için var gücüyle çalışıyor. Hem hatırlatmak, hem de korumak adına yapılan bu çalışmalar, geçmişin mirasını geleceğe taşımayı amaçlıyor.
Konar Göçer Türk topluluklarında hangisi gelişme göstermiştir?
Bütün bir halkın hayatını şekillendiren göçebe yaşam, bir tür dans gibiydi. Zamanla, bu dansın en önemli adımlarından biri haline gelen hayvancılık gelişti. Koyunlar, keçiler, atlar… her biri birer öyküydü bu kültürün içinde. Hayvancılık, konar-göçer toplumların geçim kaynağı, onların özgürce yaşamlarını sürdürmelerini sağlayan, Anadolu’nun geniş ovalarında kök salan bir güçtü.
2. Konar Göçer yaşamın Türk kültürüne olan etkileri nelerdir?
Konar-göçer yaşam, Türk kültürüne adeta rüzgar gibi etki etti. Tahtını kuran çadırlar, özgürlüğün simgeleri haline geldi. Müzik, el sanatları, mutfak kültürü ve tabii ki geleneksel kıyafetler… Her göç, yeni bir kültür yaratır, her çadır bir öykü anlatır. Göçebe yaşam, aynı zamanda dayanışmayı, özgürlüğü, doğayla uyumu ve toprağa saygıyı öğretti. Bir çadır, sadece bir ev değil, bir yaşam felsefesiydi.
3. Konar Göçer yaşamış olan Türkler hangi faaliyetlerle uğraşmıştır?
Yörüklerin, Türkmenlerin ve diğer konar-göçer toplulukların elleri, dokuma ile buluştu, halı ve kilim ustalığına dönüşerek, gözle görülemeyen bir kültür dokusu yaratıldı. Her göçtükleri yerde, doğa ile iç içe olmanın yolunu buldular, hayvancılık ve tarım ile geçimlerini sağladılar. İşte bir nehir gibi, hayatları akıp giderken, hep aynı iş: çobanlık, yemek pişirme, geleneksel el sanatları… Onlar için her iş, bir öyküyü beslerdi.
4. Çölde konar-göçer halde yaşayan insana ne denir?
Çölün sonsuzluğunda, kumların arasında yol alırken, bir yudum su, bir nefeslik gölge, hayatlarını şekillendirirdi. O yaşamı sürenlere, Bedevi denir. Çölde göç ederken, özgürlüklerini arayan, kumlarla sarılı bir yaşamı benimsemiş, bir çöl kahramanı gibidirler.
5. Konar Göçer hangi Türk devletine aittir?
Konar-göçer yaşam, Türklerin tarih sahnesindeki ilk adımlarından biri olarak Göktürk Devleti ile pekişti. Göktürkler, özgürlük ve bağımsızlık arayışında, yaylalarda, dağlarda, vadilerde kendi izlerini bıraktılar. Tarih sahnesine çıkarak, adeta gökyüzüne uzandılar.
6. Eski Türkler hangi alanlarda gelişme göstermiştir?
Eski Türkler, göçebe yaşamdan gelen özgürlükçü ruhla savaş sanatları, hayvancılık, toprak işleme gibi alanlarda gelişme gösterdiler. Ama işin en büyüğü, yazıydı. O eski zamanlardan geriye, taşlara yazılmış destanlar, Orhun Yazıtları… Tarihin derinliklerine kazınan bir dil, bir edebiyat, bir düşünüş biçimi.
7. İlk Türk kimdir?
İlk Türk, adeta bir efsane, rüzgar gibi geçmiştir zamanın içinde. O, Bumin Kağan’dır. O, Türklerin ilk lideri, bağımsızlığın simgesi. Orhun Vadisi’ne yazdığı izlerle, hem geçmişi hem de geleceği aydınlatmıştır.
8. 16 tane Türk devletinin isimleri nelerdir?
Birer yıldız gibi, Türklerin tarih sahnesinde parlayan 16 devlet… Her biri bir ışık, her biri bir tarih yazmıştır. İşte o 16 devlet:
Her bir devlete ait sayfalar, tarihin altın yaprakları gibidir.
9. Türkiye Türk kimdir?
Türkiye Türk’ü, gökten inen bir yıldız, toprağa basan bir ayak gibidir. O, Anadolu’nun kadim topraklarında doğan, geçmişin derinliklerinden bugüne uzanan bir halktır. O, bir zamanlar Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan yolları aşan, her göç yolunda kültürünü zenginleştiren, bugün hep birlikte bir arada var olan, gururlu, ama aynı zamanda misafirperver bir halktır.
10. İlk Türk devletlerinde hangi bilim dalları gelişmiştir?
İlk Türk devletlerinde, bilimin ışığı, gökyüzü gibi parladı. Astronomi, matematik, mühendislik… Bu bilim dalları, Türklerin göçebe yaşamla olan iç içe geçmiş hikâyelerinin birer yansımasıydı. Gökyüzüne bakarken, yıldızların sırlarını çözmeye çalıştılar, astronomi alanında büyük ilerlemeler kaydettiler. Aynı şekilde, tıp, kimya, geometri gibi dallarda da büyük atılımlar yapıldı. Geçmiş, bize geleceği yazmayı öğretmişti.